Bugün ayın yirmi biri .
Yine o yıl olduğu gibi günlerden cuma.
Yine çok sıcak, yine çok basık bir hava. Bakınca güneşli , aydınlık,
keyifli bir gün gelebilir insanlara ama hayır öyle değil. Senden sonra hiç bir
yirmi bir temmuz güzel olmadı. Oysa, yaş
günüm de bu ay da olduğu için sen gidene kadar severdim, ama şimdi bir an önce
bitsin gitsin istiyorum.
Her yıl olduğu gibi,
neden bu kadar erken gittin? beni tek
başıma bıraktın, güçsüz, güvencesiz, yapayalnız
diye hesap sormaya gelmedim bu sefer. Şimdi seni ne kadar çok özlediğimi
anlatmaya geldim.
Kuşlar yine pisletmiş
bembeyaz taşını, onlara kızdım, kovaladım hepsini, şimdi sen burada olsaydın ne
istiyorsun hayvanlardan? diye bana kızardın. Kovalayacağım işte. Gitmeseydin o
zaman.
Baksana burada ne kadar
çok çiçek açmış, bunların bir kısmını ben ektim evet ama diğerlerinden emin olamıyorum.
Acaba senin çiçekleri ne kadar çok
sevdiğini bilen bir arkadaşın mı gelip ekti?
Küçüklüğümde seninle
ilgili anılarımdan en belirgin olanları çiçeklerle ilgili olanlar. Ama şu anda
evimde hiç çiçek yok. Herhangi birine bir şey olduğunda sanki seni çok
üzecekmişim gibi geliyor. O yüzden vazgeçtim. Ama tüm menekşeleri tanıyorum, arkadaş
ortamlarında bu konuda bilgiçlik bile taslıyorum. Evimde bir tane bile çiçek
olmadığı halde bu kadar çok şeyi nereden bildiğim konusunda insanları şaşkına
çeviyorum. Bilseler kimin kızı olduğumu.
Tamam seni ne kadar
özlediğimi tekrar anlatmaya geldim bugün buraya ama neden bu kadar erken gittin?
Neden kendine iyi bakmadın? Neden o lanet sigaradan hiç vaçgeçmedin? Neden
kendini bu kadar yıprattın? Sen bilmiyor muydun anne olduğun kadar baba olmak
zorunda da olduğunu? Sen demez miydin bir çocuk anne gözünde hiç büyümez, işte
ben hiç büyümemiştim ki, neden gittin neden?
Bugün yalnız gelmedim,
torunun yanımda. Bir gün bana dedi ki “senin annen nerede?” O kadar gücüme gitti
ki, ne diyeceğimi bilemedim. Bu soruyu sorduğunda ölümü anlayacak yaşta da değildi? İşte bak, beni ne
kadar zor durumda bıraktığını görüyor musun?
Sitem ediyorum sana evet,
hazmedemiyorum gidişini, çok kıskanıyorum annesi yanında olanları, çok
kıskanıyorum annesi ile birlikte parkta, bahçede birlikte çay içenleri, çok
kıskanıyorum yolda torunu ile gezen anneanneleri, çok kıskanıyorum evindeki
tarhanaları, turşuları, salçaları, reçelleri gösterip bunları da annem gönderdi
diyenleri.
Hiçbir zaman bencil bir
kadın olmadın aslında, aksine hep verendin, hep başkaları içi didinen, onlar
için çırpınandın. Ama şimdi beni hiç düşünmeden gittiğin için, içimden sana
bencilsin işte diye haykırmak geliyor. Öyle olmadığını bile bile, sonra kendimi
suçlu hissediyorum. Hep senin yüzünden.
Geçen hafta manav Sait
Amca ile karşılaştık, semizotu gelmiş, tazeymiş, versin miymiş bir iki
demet. Sen salatasını çok severdin. “İstemiyorum”
dedim, şaşırdı sanki. Sen gibi bende
sevmek zorunda mıyım? Sevmiyorum semizotunu artık. Tamam bu yalan seviyorum ama
canım sensiz yemek istemiyor.
Kayısı reçelide yemiyorum
artık. Çünkü sen yoksun, senden daha güzelini yapan yok. Hep gittiğin için
oluyor bunlar, hep senin yüzünden.
Torununun sınıfında bir
kız var , anneannesi ona bir elbise dikmiş, bir alım çalım yapıyor ki
gösterirken. Öylece bakakaldık kızımla, boğazım düğümlendi. Kızımında gözleri
nemlendi. Sen gittiğin için bunlar oluyor hep. Yoksa ben bilmiyor muyum eğer
bizimle olsaydın neler diker, neler örerdin.
Bugün doktor randevum
var, psikolog bir hanım. Onunla sohbet etmek iyi geliyor. Seni anlatıyorum ona.
Bence artık seni tanımış kadar olmuştur.
Ama yalnızlığımı anlamış
mıdır? Bilmiyorum.
Yıldız Açıl
20.06.2022