28 Nisan 2016 Perşembe

MONTAGUE AMCA'NIN DEHŞET HİKAYELERİ

Özgün Adı: Uncle Montegue’s Tales of Terror
Yazan: Chris Priestley
Resimleyen: David Roberts
Çeviren: Zeynep Alpaslan
TUDEM 2010 
Sayfa Sayısı : 224 

Ben bu kitabı ilk kez youtube'da  kitapbabası'ndan duydum ve kesinlikle okumalıyım diyerek aldım. Öncelikle bu konuda kendisine teşekkürlerimi iletmeden geçemeyeceğim. Çünkü gerek internet alışverişlerimde gerekse kitap evlerinde çocuk kitapları bölümüne uğramadığım için bu kitap kesinlikle dikkatimi çekmezdi ve büyük kayıp olurdu. 
Şimdi diğer kitapları da en kısa zamanda edineceğim :)

Genelde korku, gerilim, polisiye kitaplar okuyan ve seven biri olarak bu tip roman ve hikayelerde genelde etkilenmem. Ama bunda öyle hikayeler vardı ki bazılarında tüylerimin hareketlendiğini hissettim. Muhtemelen benim bu gerginliğim hikayeleri dinleyen Edgar ile yarışabilir seviyede oldu. Belki onun dinlediği ortamda olsaydım bu durum daha büyük boyutlara ulaşabilirdi. 

Kitaptaki çizimlere bayıldım. Hikayelerin her birinde farklı mekanlar, farklı kahramanlar var. Hikayelerin biri Urfa’da geçiyor mesela. Montague amca’nın evindeki objeler bir kolleksiyonun parçaları ve hikayeler ile bağlantılı. 


Montague  Amca ormanın derinliklerinde büyük bir evde yaşayan yalnız bir ihtiyar. Yeğeni Edgar (kaçıncı kuşaktan olduğu bir muamma) sık sık onun yanına giderek ondan hikayeler dinliyor. Her defasında onu "Korkmuyorum Amca" diyerek ikna etmeye çalışsa da zaman zaman ellerinin ve dizlerinin titrediğine şahit oluyoruz. Hatta Edgar bazen Montague Amca'nın akıl sağlığının çok yerinde olmaması konusunda şüphelere bile kapılıyor. Ama tüm bunlara rağmen hikayeleri dinlemekten kesinlikle vazgeçmiyor.(Bende vazgeçemezdim)

Neyse bundan sonrasını daha fazla anlatmayacağım. Ama diyorum ki eğer bu tip hikayelerden hoşlanıyorsanız kitaplığınızda bulundurmalısınız. Bu arada her ne kadar bir çocuk kitabı olduğu söylense de ben çocukların okuması taraftarı değilim.


Ayrıca bir bilgi daha paylaşmak istiyorum. Muhtemelen bir çoğunuz biliyordur ama olsun :)

2014 yılında Türkiye'de ilk kitap tanıtım filmi yarışması (book trailer) yapılmış ve Betül Gönüllü "Montague Amca'nın Dehşet Hikâyeleri" adlı esere çektiği kısa filmiyle birincilik ödülünü almış. 
Seyretmek için tık tık

Bol okumalı günler   :)


2 Nisan 2016 Cumartesi

AYNI YILDIZIN ALTINDA - JOHN GREEN


Yine okumakta çokkkk geç kaldığım bir kitap daha !!! Bu kitabın konusu hakkında bir fikrim vardı.. Sanırım bu nedenle biraz gözüm korkmuştu.. Neyse şimdi bu mükemmel kitaptan biraz bahsedelim...

Hazel, bir kanser hastası ve ciğerlerine yerleşen bu hastalık nedeni ile normal nefes almayı unutmuş durumda. Hayatını çoğunlukla evde geçiren, az konuşan ve sürekli kitap okuyan, içine kapanık bir kız. Dışarı çıktığı günlerde de ya hastaneye ya da kilisenin altındaki (istemeyerek de olsa) destek grubuna gidiyor.  Artık vücudunun bir parçası olmuş çekçeki yanından ayırmıyor. Çekçek,  oksijen tüpünü koyduğu bir tür tekerlekli alet.  

Bıkmadan usanmadan defalarca okuduğu bir kitabı var. Görkemli Izdırap .Bu kitabın sonunda kanser hastası olan anlatıcı öldüğü ya da devam edemeyecek kadar hastalandığı için yarım bırakılmış ve Hazel defalarca kitabın yazarına ulaşmaya ve sonunu öğrenmeye çalışmışsa da olumu bir sonuç alamamış.

Bir gün destek grubunun sıradan bir toplantısına katılmak için toplanma yerine geldiğinde kitabımızın  diğer kahramanı olan Augustus ile karşılaşıyor. Augustus o günkü toplantıya en yakın arkadaşı olan Isaac ile gelmiş. Isaac aynı zamanda Hazel’inde o destek grubundaki tek arkadaşı ve göz kanseri.

Augustus o gün toplantı boyunca gözlerini Hazel’dan alamıyor. Hazel de bunun farkında ve bu onu biraz rahatsız etse de hoşuna da gidiyor. Augustus oldukça yakışıklı. Tek bacağında ki protez yüzünden biraz topallayarak yürüyor ve şimdilik kanser belirtisi olmayan şanslı gençlerden. 

Ve benimde kitap boyunca hayran olduğum metaforları var.

Destek grubundaki  bu küçük tanışmanın ardından Hazel  Augustus’u daha yakından tanımaya başlıyor.  Bu iki karakter arasındaki ilişki çok hızlı, ama bir o kadar da sempatik bir şekilde gelişiyor.

Hazel en sevdiği kitabı okuması için Augustus’a veriyor ve kitap bir anda onun da en sevdiği kitap oluyor. Ancak daha öncede belirttiğim gibi kitabın bir sonu yok.

Hazel ve Augustus sonunu çok merak ettikleri bu kitapla ilgili tekrar yazara ve asistanına mektup yazıyorlar, ancak yazar onlara kitabın sonunu söylemek istemiyor, çünkü bunu sosyal medyada yayacaklarından endişe duyuyor. Ancak yüz yüze anlatabileceğini söylüyor. 

Ancak Hazel'in Amsterdam'a gitmesi imkansız gibi görünüyor.  Kanserli çocuklar için oluşturulan bi dileğinin gerçekleştirilmesi ile ilgili hakkını Disney Land’e gitmek için harcamış. Bunun üzerine Augustus dileğini onunla paylaşmaya gönüllü oluyor. Birlikte Amsterdam’a gidiyorlar. 

Hazel ve Augustus yazarla tanışacakları ve kitabın sonunu öğrenecekleri için çok heyecanlılar ancak yazar hiç de bekledikleri gibi çıkmıyor ve kitabın sonunu orada öğrenemiyorlar.


Hazel’ın gözyaşları arasında Augustus, Hazel ve yazarın asistanı oradan çıkıyorlar ve müzeye çevrilen Anne Frank'ın evine giderler. Sonrasını siz okumalısınız ……


 Ben bu kitabı okurken tüm olayları bir kurgu gibi değil de gerçekmiş gibi okudum bu yüzden de etkisinden çıkmam biraz zor oldu. Özellikle Isaac’ın Augustus için düzenledikleri cenaze provasında söyledikleri….Augustus’ın yazara yazdığı mektup…



Kitap ile ilgili yorumları okurken aşağıdaki liste gözüme ilişmişti. Bende paylaşmak istedim..

·  TIME dergisi, 2012'nin En İyi Romanı
·  Goodreads, 2012'nin En İyi Genç Yetişkin Kitap Ödülü
·  New York Times'ın En Çok Satanlar Listesinde #1
·  Wall Street Journal'ın En Çok Satanlar Listesinde #1
·  Amazon'un En Çok Satanlar Listesinde #1
·  Indiebound'un En Çok Satanlar Listesinde #1


Bol okumalı günler diliyorum....