28 Aralık 2016 Çarşamba

MART MENEKŞELERİ


Merhaba


Kitaplığımda bir tane bile kitabı olmamasına rağmen , ben bu seneyi bir Sarah Jio kitabı ile kapatmaya karar verdim. Evet bende hiç yok ama Beste'de (kızım)  tüm kitapları var 😊 bende ondan alıp alıp okuyorum. 

Aşağıdaki görselde zaten onun kitaplığından alınmadır 😉 






Hikayeleri her ne kadar birbirinin benzeri olsa da kafanızın yoğun olduğu dönemlerde bir çırpıda okuyabilirsiniz.  Aşk, gizem, sırlar, geçmiş ve bugün arasındaki bağlantılar, "bu kadarda olmaz canım" dedirten tesadüfler 😊 Ben üç kitabını okudum ve yorumum bu.

Ancak, bu demek değil ki aynı şeyleri okuyup duruyorsunuz, hayır, haksızlık yapmamak lazım, yazarın kalemi gayet akıcı ve zaman zamanda merak uyandırıcı olduğu için bir çırpıda bitiveriyor  ve keyif de alıyorsunuz. 


Bende ; bu yılın son kitabı olarak Mart Menekşelerini okudum. Mart Menekşeleri bildiğim kadarı ile yazarın ilk kitabıymış ve ABD Library Journal En İyi Kitap ödülünü almış. 


Sarah Jio'nun " ne yazsa okurum" diyen kemikleşmiş bir okuyucu kitlesi var. Yorumlarda, bloglarda hatta forumlarda bunu görebiliyorum, belkide  okurlarını hayal kırıklılığına uğratmamak için tarzını hiç değiştirmiyordur. Bilemedim. 

Neyse 😊; Kitabın konusuna gelirsek ; bu hikayede ana karakterimiz Emily Wilson. Kocası tarafından aldatıldığı için boşanmış, kalbi çok kırık, hayalleri alt üst olmuş genç bir yazar. Bu zor süreçte maalesef yazma işini de rafa kaldırmış. Ancak ; dünya başına yıkılmış gibi hissetse de  dik duruşundan da asla taviz vermeyen bir kişiliği olduğunu da söylemeliyim.  

Bu sıkıntılı günlerinde, büyük yengesi Bee, onu kendi yaşadığı yer olan Bainbridge adasına çağırıyor. Tabii bu durum Emily'e ilaç gibi geliyor ve hemen bavulunu toplayıp yola çıkıyor. 

Adaya vardığında ilk aldığı nefesin bile ona iyi geldiğini hisseden Emily , çocukluğunun yaz aylarını hep orada geçirdiği halde uzun zamandır adaya gitmediğini fark ediyor ve Mart ayının tamamını orada geçirmeye kadar veriyor. 

Bee'nin ona verdiği pembe odaya yerleşen Emily ada da yeni insanlar ile tanışıyor. Eveleyn,  Bee yengesinin en yakın arkadaşı. Birlikte çok eğleniyorlar. 

Sonra  çocukluk aşkı diyebileceğim Greg ile karşılaşıyor. Bir kaç kez dışarı çıkıyorlar. Sonra Henry ve Jack ile tanışıyor.  

Bu arada Emily yerleştiği odadaki dolabın çekmecesinde 1943 yılında yazılmış kırmızı kadife kaplı bir günlük buluyor. 

İşte hikayenin asıl başlangıcı burası ; günlük Esther isimli bir kadın tarafından kaleme alınmış, Emily dayanamayıp bu günlüğü okumaya başlıyor. 

Okudukça günlükte adı geçen kişileri araştırmaya başlıyor ,bu araştırmalar onu hem ailesi hakkında bilinmeyen gerçeklere götürüyor hem de yazmayı planladığı yeni romana ilham kaynağı oluyor. 

Benim bu kitap da en çok sevdiğim adanın tasviri ile ilgili olan bölümlerdi. O kadar güzel anlatmış ki insan deli gibi orada olmak istiyor. İnternette şöyle bir bakayım nasıl bir yermiş burası dedim... 

İşte size bir kaç görüntü ...bakar mısınız güzelliğe !!!!











26 Aralık 2016 Pazartesi

HERKESLEŞME- Tunç İlkman

Merhaba 😊

Bu kitabı bir çok instagram sayfasında görüyordum ve merak ediyordum açıkçası ama bir türlü sıra gelmemişti. Sonra öneri ve yorumlarına sonsuz güvendiğim bir kaç bookstagram arkadaşın sayfasında da görünce tamam dedim artık okumalısın. 


Ve başladım !!!  Ve Bitti !!!

Bir solukta okunan kitaplar vardır ya hani işte bu kitap, onların içerisinde ilk 3 içinde diyebilirim. Öncelikle kurgu çok akıcıydı, yazarın anlatım dili o kadar bizden ki sohbet ediyormuş havasında okuyabiliyorsunuz. Betimlemeler çok net. Okuduğunuz satırlardaki olayın geçtiği mekan , anında gözünüzün önünde canlanabiliyor. Ancak ben yazar ile -maalesef- yeni tanışıyorum 😦olsun zararın neresinden dönülürse kardır.. 

Hikaye;  Ömer'in kendisini öldürmek istemesi ile başlıyor. Annesini küçük yaşta kaybetmiş, uzun süre babası ile birlikte yaşamış bir karakter Ömer. Sonrasında maalesef babasını da çok korkunç bir trafik kazasında kaybediyor. Ve bu arada o aşık. Evlerinin yakınındaki  bir markette kasiyer olan Zeyneb'e aşık. 

Bu aşkın Ömer'i ne hale getirdiğini nasıl şekillendirdiğini okuyoruz. Hikaye süresince türlü türlü hal alıyor.. Öfke, kıskançlık, hüzün, acıma, ihanet v.s.. Bu duygular zaman zaman size de geçiyor elbette. 

Birde Harun var hikayede.. Sahtekar, dolandırıcı, yalancı Harun.. Ancak ona ne kadar çok kızdıysam bir o kadar da acıdım.😩

Tüm okurlar gibi benimde kitap olurken renkli postitler ile işaretlediğim yerler olur elbette. Ama bu kitapta renkli postitlerimin azaldığını görünce çok da hoşlanmamama rağmen bir çok yeri fosforlu kalem ile çizdim. Çünkü o kadar çok altı çizilesi cümle vardı ki..

Şimdi gelelim en can alıcı noktaya yani sonuna.. Hep söylerim ben kitap okurken hikayenin içine girer ve yaşarım diye. 


Ama bu sefer; 
-Ömer'mi desem Tunç'mu desem bilemedim- işte o seni direk kendisi olaya dahil ediyor....
Ben  "Sevgili Dostlar" diye başlayan o bölümü okurken;

"Hobaaaaaaaaa"  
"Hadi canım" 
"Yok artık" 
"Bende mi ????"

gibi yüksek sesle tepkiler verdiğimi söylemeliyim. 


Yüreğine, diline, kalemine sağlık Tunç İlkman.. 😊




21 Aralık 2016 Çarşamba

T Ü N E L

Merhaba😊

Aslında kitabı geçen hafta bitirmiştim. 
Ama yorumunu yazmak bir türlü kısmet olmamıştı,  taa ki şu ana kadar 😊


Tim Weaver benim açımdan gerçekten kalemi çok güçlü, hayal dünyası ve zekası çok parlak bir yazar. Kitaplarında ; gerilimin dozu, olaydaki bağlantılar, mekanların betimlenmesi,karakterlerin kişilikleri okuyanı gerçekten etkiliyor. Mantık hataları ile karşılaşmanız hiç olası değil ve en önemlisi hikayeden kesinlikle kopmuyorsunuz. 

Bu arada ne kadar sevimli olduğuna da bakar mısınız lütfen😊



Tünel, bu yazarın okuduğum 3. kitabı. Şu ana kadar okuduklarımın en iyisi diyebilirim. Sonunu da öyle bir bitirdi ki, 4. kitaba(Dönüş Yok) hemen başlamak istiyor insan. Ama ben öyle yapmadım. Arada başka kitaplar  okudum ki heyecanım daha da artsın 😊

Bu sefer kahramanımız olan David Raker'dan yardım isteyen kişi Julia Wren. Eşi Sam 6 ay önce Londra metrosuna biniyor ve bir daha inmiyor. Julia hem manevi hem de maddi açıdan çok zor durumda. Polis 6 ay boyunca ona olumlu ya da olumsuz net dönüşler yapmamış ve bu işi çözebilecek tek kişinin David olduğuna inanıyor. 

David davayı kabul ediyor. Onunda aklından geçen ilk şey aynı polislerinde düşündüğü gibi "Kameralar bu işi çözer" . Sizde belki  bu şekilde düşünebilirsiniz ama hiç de öyle olmuyor,  Sam'in metroya bindiği görüntüler var evet ama tüm istasyonlar gözden geçirilmiş olmasına rağmen indiğine dair hiç bir görüntü yok. Adam bildiğin bir anda ortadan kayboluyor  .

Herkesin sırları vardır. Bu , polisiye / gerilim okuyan tüm okurların çok iyi bildiği bir durum ve Sam'de bu anlamda bir istisna değil. Ancak olayın içine girdikçe görüyoruz ki Sam'in sırları biraz daha derin ve yıkıcı.

Bu arada polisin de elinde "Hırsız" olarak adlandırdıkları bir dava var. Ortadan kaybolan, sosyal ilişkileri zayıf, tek başına yaşayan genç adamlar.  Onları kaçıran kişi götürmeden önce kafalarını traş ediyor ve yastıklarının üzerine saçlarını bırakıyor, onlardan kalan tek iz bu. Bu aşamada Colm ile karşılaşıyoruz. Önceki kitabından gayet iyi tanıdığımız dedektif Colm.

Colm'u tanıyoruz dediğime bakmayın, bu demek değil ki "önceki kitapları okumadan bu kitabı okumamalıyım" çünkü hikayelerin ana konuları birbirinden çok bağımsız bu nedenle hiç bir şekilde bir eksiklik söz konusu olmaz. 

David ve Colm'un yolu bu davada  tekrar kesişiyor.  Ve yine olaylar,  kendilerini tutuklatma, hatta neredeyse öldürtme safhasına kadar geliyor.  Bu arada olayların metronun derinliklerinde geçiyor olması da insanın gerilmesi hatta bildiğin korkması açısından mükemmel bir ortam oluşturmuş. 

Sözün özü ;  bu kitap da benim okunması ve okutulması gerekli kitaplar listemde. 


Sevgiler.. 


Kısa Kollu Ahtapot

Merhaba 😊

“Kısa Kollu Ahtapot” benim Yılmaz Karakoyunlu ile tanışma kitabım oldu. Ancak sanırım yanlış bir dönemde okudum. Çünkü nedense bir türlü kitabın içine girmeyi başaramadım, bazı satırları birkaç kez okumak zorunda kaldım dolayısı ile de keyif alamadım. 
Fakat dediğim gibi, bu durumun tamamen benimle alakalı olduğunu düşünüyorum.



Kitapta, işlenmiş bir cinayetin çözümlenme aşamalarını, okuyoruz. Çocuklukları birlikte geçmiş olan Misbah Bey, Selman Bey ve Baş Komiser Nuri’yi hayat başka başka yerlere savurmuş. Misbah ile Selman bey aynı zamanda kuzenler. Bir gün Selman Bey bir cinayate kurban gidiyor ve bu kötü olay, bir çok insanın birden yollarının kesişmesine neden oluyor.

Misbah Bey, başkomiser Nuri, müdür muavini Bekir, Misbah Bey’in eşi Feride Hanım, öldürülen Selman Bey’in damadı Jim May , gazetenin genel yayın yönetmeni Bedri Bey. Bu insanlar bir yandan katili bulmaya çalışırken bir yandan da birbirlerinin zanlı olarak görüyorlar. Çünkü her birinin birbirlerinden sakladıkları bir takım sırları var.

Bu arada Selman Bey de bence sütten çıkmış ak kaşık değil..

İşte böyle.. 

Yalnız; belirtmeden geçemeyeceğim bir husus var. Yazar; kitabın içinde ara ara okuyucuya cinayetin çözümlenmesi ile ilgili yorumlar ve öneriler bırakmış. Eğer bir gün bir cinayet romanı yazmak isterseniz bu öneri ve yorumları bence göz ardı etmeyin 😉

15 Aralık 2016 Perşembe

Ben Bir Gürgen Dalıyım....

Merhaba Arkadaşlar

Biraz önce "Ben Bir Gürgen Dalıyım" bitti.. 

Ben , kitap okurken büyük çoğunlukla hikayedeki kahramanlar ile empati kurarım, onların yerine geçer, hikayenin kahramanı ben olurum, bildiğiniz o satırları yaşarım, hatta zaman zaman "öyle yapmamalıydık, böyle davranmalıydık" filan diye kavga ettiğimde olur. Bilenler bilir 😊

Ancak bu sefer insan değilde bir ağaç olmanın nasıl bir şey olabileceğini tecrübe ettim. İnsanların başka canlılar tarafından nasıl görüldüğünü, neler hissettiklerini gördüm ve anlamaya çalıştım. Hatta bunun üzerine uzun uzun düşündüm. Veee sonucun çok da iyi olduğunu söyleyemeyeceğim maalesef 😟


Kitabı okurken ağaçları gözümün önünde canlandırmaya çalıştım ama pek bilmem ağaç çeşitlerini girdim internete ve baktım nasıl ağaçlarmış bu 
gürgen, meşe, köknar,kestane  diye...

Bakar mısınız güzelliklerine !!!!

 MEŞE
 KESTANE
 KÖKNAR
GÜRGEN

Kitabın ilk basımı 1997 yılında yapılmış, şu anda yıl 2016, hatta sonu ve ben henüz okudum.

Ne kadar büyük bir kayıpmış, Bana bu farkındalığı yarattığı için Baldanberi'den Gizem'e teşekkürler. Snap ya da youtube sohbetlerinde ona "en çok etkilendiğin kitap hangisi?" diye sorduklarında bu kitabı mutlaka söylüyordu. Yazarın adını elbette duymuştum ama hiç okumak nasip olmamıştı. 

Bir kaç kez kitap alışverişlerimde almak istedim. Ama bulamadım. Everest yayınlarına mail attım ama geri dönüş yapmadılar.. Neyse ki en sonunda kitap yurdundan aldım. Bunu neden söylüyorum? Çünkü böylesine muhteşem bir yazarın kitaplarının ha deyince bulunamaması özellikle okuduktan sonra canımı daha da çok sıktı. 

Hikaye o kadar akıcı ki bir çırpıda ilerliyor ve bitiyor . Bir gürgen dalı anlatıyor bize hikayeyi .. Öyle de güzel anlatıyor ki . Ama bu hikayenin  ilerleyişi de   bitişi de sizi derinden etkiliyor. İnsanoğlunun başka canlılar tarafından nasıl göründüğünü düşünüyorsunuz ? Etrafınızdaki ahşap eşyalara daha farklı bir gözle bakıyorsunuz. Hiç aklınıza bile gelmemiş şeyleri düşünür halde buluyorsunuz kendinizi.. 

Kitapta Oğuz Demir'in kaleminden illustrasyonlar var.. O kadar güzel ki.. 
Birkaç örnek gösteriyim size 
   


  

Bunlara bile uzun uzun dalıp bakıyorsunuz.. 

Kısaca demem o ki bu kitap mutlak kütüphanenizde bulunmalı.

Sevgiyle kalın.. 

10 Aralık 2016 Cumartesi

TOZKOPARAN

Geçtiğimiz ay kitap fuarında Karina Yayınevi standında bu öykü kitabı dikkatimi çekmiş ve almıştım. Kitabın ilk öyküsü, kitaba adını da veren "Öykü Apartmanı" . Bu hikayeyi okuduğumda taa çocukluğuma gittim.
Ben Tozkoparan'da doğup ilkokul sonuna kadarda orada yaşadım ve diyorum ki iyi ki Tozkoparanın havasını soluyup suyunu içmişim. Bilen bilir oralı olmak bir ayrıcalıktır.

Kitap bittikten sonra hikayedeki öykü apartmanında oturan kişiler bana çocukluğumun C5 Blok'unu hatırlattı. Çocukluğumun özel insanlarını, bana bıraktıkları değeri paha biçilmez anıları.

Anneciğim ve babacığım dahil olmak üzere birçoğu artık bu dünyada değil. Ama gittikleri yerde de huzur içinde olduklarını biliyorum. 5. Kat Muazzez Teyze (Anneanne), Hayri Baba. Annem bir yere gideceği zaman beni onlara bırakırdı. Ondandır ki benim rahmetli Anneannem ve dedem yerine onlar geçtiler ve ben onları bildim, nur içinde yatsınlar. Kızlar Nilgün abla vardı, Amerika'da yaşıyordu oda rahmetli olmuş. Huzur içinde uyuyun.

Sonra yine 5.kat Nebahat Teyze, sanırım oda rahmetli oldu. Onunla merdivenlerde bir elma anımız var ki dillere destan :) Kızları Gülseren abla ve Gülşen abla vardı. Onlar o kadar güzeldiler ki benim için dünyanın en güzel kızlarıydı.

4.Kat rahmetli Nebahat Teyze, İbrahim amca, Hüseyin ağbi, Bülent Ağbi. Nur içinde yatsınlar.
Baki ağbi ve eşi Nuriye abla hala oradalar sanırım :) Rahmetli Hüseyin ağbimin eşi sevgili Yurdagül abla ve kızı Gökçen ile oğlu Göksel. Göksel hatırlamaz, Gökçen'le hep oyunumuzu bozardı bizde onu kovalardık. Gökçen'le saatlerce balkonda yapılan bir salıncakta bebek uyuturduk. Benden küçük olduğu için o benim kardeşimdi. Halada öyle.

Yine 4.Kat Nesrin teyze.. Kızı Seda.. Seda'nın kırmızı bir elbisesi vardı ve yine o renk tokaları. Kırmızının en çok Seda'ya yakıştığını düşünürdüm hep :)

3 Kat : Yan kapı komşumuz Hurisel teyze, İlhan amca, Işık abla, Ayhan ağbi :( Şimdi hepsi rahmetli. Nur içinde uyusunlar. Işık abla hayatımda benim için idol olmuş olan birkaç kişiden biridir. Kendisini çok yakın bir zamanda kaybettik. Işıklar içinde uyu Işık abla :(

2.Kat Fatma teyze, İbrahim amca, Aysel abla, Selim, Başak. Başak bebekken yanaklarını öyle bir sıkar ve öperdim ki, kıpkırmızı olurdu. Sonrada bir ton azar işitirdim. Şimdi gencecik güçlü bir genç kız. Ağbisi Selim, bakkala giderken hep peşimize takılırdı. Birlikte giderdik. Bizi korurmuş öyle derdi :) Muhtemelen hatırlamıyordur ama bizim süpermenimizdi. Şimdi de sevgili eşinin ve çocuklarının kahramanı oldu.

Yine 2. Kat Hasan amca, Saniye Teyze, Yusuf, Yunus ve Şengül :)) Saniye teyze, öyle güzel sakız çiğnerdi ki.. Beni yakından tanıyanlr bilirler. Etrafımda sakız çiğnenmesine kesinlikle tahammül edemem. Hatta benim için cinnet geçirme noktasıdır o anlar. Ama Saniye teyze öylemi :) O çıt çıt ederdi sakız çiğnerken, şaklamazdı yani :) Saniye teyzeyi hep balkondan seyrederdim, hayatımda bu kadar ahenkle, neşeyle çamaşır asan birini daha tanımadım. O çamaşırları asarken mis gibi kokular yayılırdı etrafa. Sonra kafasını yukarı kaldırıp sakın balkondan aşağı bir şey atma derdi bana.. Haklı çünkü bir gün oğlu Yunus'la bir olup evde bulunan patates ve soğanları balkondan kim daha uzağa atacak diye yarış yapmıştık. O beni yendi. Sonra bir dünya azar tabi. Ardından annem beni sokağa yollayıp tek tek toplatmıştı onları.Yunusun ağbisi Yusuf bizi oyunlarına almazdı, kovalardı hep. Eee küçüklerin kaderi bu olsa gerek .

1.Kat. Fahrettin amca, Fatoş teyze (Şenel),Zeynep, Filiz ve Hayrettin. Fahrettin amcadan nedense korkardım..Hiç de öyle korkulacak bir adam değildi aslında , sanırım bana dev gibi gelirdi o zamanlar :) Bir gün ben kazayla Zeynep'in kafasına taş atmıştım ve kanamıştı. Hayatımda unutmadığım travmalardan biridir. Ne kadar çok üzülmüştüm. Filiz, bıcır Filiz.. Ne çok severdim onu. Sonra Hayrettin. onların evin küçük haylazı. Fatoş teyzeye balkondan seslenir salçalı ekmek isterdi, yada başka bir şey tam hatırlamıyorum. Ama hepimiz için isterdi, anneeeee onlara da ver diye.. :))) Vefalı çocuk :)) Şimdi çok kaliteli bir iş adamı oldu. Ve eminim hala etrafındakileri de asla unutmuyordur.

1. Kat ; Mustafa amca, Nebahat teyze, Yalçın ve Belma.. Sokakta oynarken çişim geldiğinde onlara giderdim hemen. Bebahat teyse dermişim küçükken öyle de kaldı adı.. Bebahat teyse..:)))

Sonra yan apartmandan Hakan ve ağbisi Tarkan,, Anneleri Güleser teyze.. O zamanlar düşünürdüm herhalde annesi beyaz gülleri çok sevdiği için adını öyle koymuş diye. Ama hiç paylaşmadım bu düşüncemi . Öylemi acaba gerçekten :) Hakan'ı babam çok severdi. Hatırlıyorum işten geldiğinde oralardaysa onun başını okşardı hep.. Aslan derdi ona. Şimdi de kendisi iyi bir Galatasaray taraftarı, ondanmış demek :)

Sonra Fatoş vardı. B blokta oturuyordu. Ama ondan hiç haber alamıyorum. Nerelerde olduğunu bilmiyorum. Bir ağbisi vardı Yalçın , birde kızkardeşi vardı Gülçin'di sanırım. Sokakta evcilik oynardık. Kiremitlerden kırmızı biber, küçük taşlardan da ezip ezip tuz yapardık . Sonrada çamurdan pasta ve üstüne bunları serperdik. Pastada olmazdı böyle şeyler bilirdik ama elimizdeki malzeme maalesef buydu..

Benden sonra bu güzel mahallenin tadını çıkaran bir diğer kişide canım kuzenim, kardeşim Özlem. Rahmetli canım ciğerim teyzem, eniştem, sevgili kuzenim Ümit.. Onların anıları da eminim benimkiler kadar özel..

Bu satırları yazarken çok eskilere gittim. Gözlerim doluyor sık sık, yazmakta bile zorlanıyorum ama emin olun insanın hayatında böyle anılar olmasa biz, biz olmayız.

Eminim şu anda buraya yazmadığım bir çok kişi var. Ama hepinizi çok çok seviyorum.

Tozkoparan ; benim için hep çok özel oldun ve öyle de kalacaksın.



8 Aralık 2016 Perşembe

ÖLÜM PATİKASI

Merhaba Arkadaşlar 😊

Kitabı yorumlamadan önce  şunu söylemek istiyorum. Tim Weaver artık benim favori yazarlarım arasında.. 


Yazarın ilk kitabı olan Paravan’ı okuyanlar zaten David Raker ile tanışmışlardır. Ama ben tanımayanlar için biraz ondan bahsedeyim.

Eşini kanserden kaybetmiş eski bir gazeteci olan David bu mesleği bırakmış, şimdi kayıp insanları bulan bir dedektif. Zeki, öngörüsü çok yüksek,  bakış açısı geniş, tesadüflere inanmayan, ayrıntıları kaçırmayan, olayları sanki bir  yapboz yapar  birbiri ile bağdaştırabilen güçlü bir kişilik.

Bu kitaptaki hikayemiz  ; 6 ay önce ortadan kaybolan lise öğrencisi Megan’ın ailesinin David’den yardım istemeleri ile başlıyor. Polis departmanı genç kızın aranması ile ilgili çalışmaları  sonlandırmış gibi. En azından ailesi böyle olduğunu düşünüyor ve bu nedenle ondan kızlarının bulunması konusunda yardım istiyorlar.   

David bu işi kabul edip araştırmaya başladığında , olayların sadece tek bir genç kızın kaybolması olmadığını, onun gibi daha bir çok kızın da ortadan kaybolduğunu, bu kızların hepsinin sarı saçlı, mavi gözlü ve  ince yapılı kızlar olduğunu, hatta  ve hatta bu araştırmanın bir ucunun uluslararası gizli örgütlere kadar dayandığını görüyor.

Ve işin diğer başka bir boyutu da ; polis departmanının Megan'ı ve diğer kızları kaçırdığından şüphelendikleri kişinin çok uzun yıllar önce idam edilmiş azılı bir katil olması. Bu katil on üç genç kadını kaçırıp öldürmüş ve onları gömdüğü yerler hiç bir zaman bulunamamış.. 

David bu işin içine girdikçe bir süre sonra kendisinin de hayatı tehlikeye giriyor, polis departmanı bile artık onun karşısında , korkunç yerlerde dolaşıyor, korkunç bir orman, korkunç bir ev .. katil özel hayatına girecek kadar  yakınında..

Bu kitaba polisiye deyip geçmemek lazım, aksiyon, gerilim, macera, bilinmezlik, ters köşe olma durumu her şey var kısacası...

Ben diyorum ki .. Bu yazarla lütfen tanışın😉 

Sevgiyle..


2 Aralık 2016 Cuma

KAPKARANLIK ORMANDA



Merhaba 😃
Kapkaranlık Ormanda benim çok merak ettiğim bir kitaptı. Hakkında çok fazla olumlu yorum duymuştum. Kesinlikle alıp okumalıyım diye düşünürken benim biricik kızım Beste kendine bu kitabı almış. Onun elinde okumakta olduğu başka bir kitap olduğu için ben alıp hemen okumaya başladım. 

Ve şimdi diyorum ki tüm bu olumlu yorumların hepsini fazlası ile hak etmiş bir kitap ve yazar.





Öncelikle kitabın ilk başları çok durağan geçiyor. Bunu söylemeliyim. Ancak; kitabın "ikinci yarısı" diyeceğim kısım mükemmel, valla iş yerinde bile boşluk buldukça elime alıp okudum. 

Çevirisinin mükemmelliği ile ilgili de sadece Aslı Dağlı demem yeterli olacaktır sanırım 😍

Hikaye ; cinayet romanları yazarı Nora'nın e-postasına düşen bir davete istemeyerek de olsa verdiği olumlu cevap ile başlıyor. Uzun yıllardır görüşmediği çocukluk arkadaşı Clare'ın bekarlığa veda partisi var ve Nora oraya davet edilen birkaç kişiden biri. 

Clare, James ile nişanlı. Hoş , öz güveni yüksek, her istediğini koşullar ne olursa olsun elde etmek isteyen ve bunu başaran,  etrafındaki insanları rahatlıkla etkisi altına alabilen bir karakter.

Davetin organizasyonu Clare'in arkadaş Flo'ya ait. Flo benim acıdığım bir karakter oldu. Clare'ın gölgesinde yaşayan, şartlar ne olursa olsun onu koruyan, onun her dediğini yapan hatta giyimini bile taklit eden bir kız. 

Diğer davetliler ise Tom ve Nina.  Nina bir cerrah, Tom da Nora gibi bir yazar. Ancak o tiyatro oyunları yazarı. Birde 4 aylık bir bebeği olan bir başka davetli Melanie vardı ama o bebeğini çok özlediği için partiden erken ayrıldı ve hikayenin sonuna kadar bizimle kalamadı. 

Hikayenin kahramanı Nora ; hikayeyi onun ağzından okuyoruz. Geçmişinden kaçan, tek başına yaşayan, 10 yıldır aşk acısı çeken, pek arkadaşı olmayan , yalnızlığı seven, , hatta bazı günler gördüğü tek insan sütçü olan bir karakter.

Kapkaranlık ormanda, her tarafı cam olarak inşa edilmiş bir  evde gerçekleşen bu parti, Nora'nın geçmişi ile yüzleşmesine , bir takım sırların ortaya çıkmasına, insanların gerçek yüzlerini görmesine , kendisi ile hesaplaşmasına neden oluyor.

Ama en kötüsü bu davette bir cinayet gerçekleşiyor !!!! 
Bir katil var !!! 
Ve bir çok bilinmezlik !!
Karmaşa !! Kendinden emin olamama !! 


Bu arada kitaptan bir alıntı yapmadan geçemeyeceğim. 

"İnsanlar değişmez," dedi Nina acı acı. "Sadece gerçek benliklerini saklamak konusunda daha titiz davranırlar."


Devamında ne yazsam olmaz !! O yüzden siz okumalı ve siz bu hikayenin içine girmelisiniz.

Bu kitabı neden mi okumalısınız ??? İşte size bir kaç neden 😊

New York Times Çoksatanı 
 Sunday Times Çoksatanı 
Los Angeles Times Çoksatanı
NPR Yılın En İyi Kitabı,2015 
Entertainment Weekly En İyi Kitaplar Seçkisi, 2015

Keyifli okumalar 😊