22 Ocak 2017 Pazar

OYUNBAZ - Wulf Dorn


,

Merhaba

Arkadaşlar bu kitabı mutlaka okuyun. Yaklaşık yarım saat önce bitirdim ve instagram hesabımda belki henüz okumamış olanlar vardır diye hemen paylaştım. Çünkü orada da bahsettiğim gibi kitap gerçekten bir efsaneydi ve okunmaması büyük bir kayıp olacaktır.

Bir çok kitapta katilin kim olduğu konusunda ters köşe olduğum olmuştur kabul ediyorum ama yinede onlarda kısacık bir an bile olsa katil ile ilgili acaba bu mu diye içimden geçirmişimdir, ancak bu öyle mi !! İnanın aklımdan bile geçmedi !!

Psikiyatrist Dr. Jan Forstner bir yandan çocuk psikiyatrisi için bir klinik kurmaya çalışırken diğer yandan da kötü giden bir ilişkiyi kurtarmaya çalışmaktadır. Bir gün kimden geldiği belli olmayan güller alır ve sonrasında olaylar gelişmeye başlar. Jan önce güllerin ilişkileri sallantıda olan Carla'dan daha sonrada Carla'nın kendisi ile ilgili yazmış olduğu kitabı okumuş olan bir hayranından geldiğini sanıyor, ancak maalesef ikisi de değil. 

Çünkü bu güller kendisine saplantılı bir şekilde aşık olan ve kendini Jana olarak tanıtan bir kadından geliyor ve bu kadın Jan ile arasına girecek olan herkesi ortadan kaldırmakta olan hem erotomani hem de çoklu kişilik bozukluğuna sahip bir hasta , bir katil. Çok zeki ve her zaman Jan ve polislerden neredeyse 10 adım önde, ve hep bir planı olduğundan ve Jan'ın onu kurtarıcısı olduğundan bahsediyor.

Daha fazla anlatmak istemiyorum. Çünkü kurgu o kadar mükemmel ki büyüsü bozulmasın. 

Mesela kitabın kapağındaki kuş !! İlk önce bu ne ki böyle diye düşünmüştüm. Ama kitapta öyle bir yerde kısacık bir cümlede geçiyor ki benim yutkunduğum, kitlendiğim bir andır orası.

Sonra birde Jan bir hastasından bahsediyor bir yerde Dovalic. Öylesine isminin geçtiğini sanıyorsunuz ama sonradan öyle bir halde  karşınıza çıkıyor ki..

Ayy neyse çok uzattım biliyorum, şimdi dayanamayıp hepsini anlatacağım.


Ben kaçtım.. Ama ne olur bir şans verin Wulf Dorn'a ve Oyunbaz'a !!! 
Bu arada kitabı bitirdiğimde ki surat ifademi mi merak ediyorsunuz .. 


İŞTE BU !!


    








15 Ocak 2017 Pazar

PİYON / VEZİR -Aimee Carter






Sanırım bu seri bugüne kadar okuduğum en iyi distopya olarak kitaplığımda yerini alacak. Piyon'u ve Vezir'i arka arkaya okudum. Şimdi de sabırsızlıkla 3. kitap olan Şah'ı bekliyorum. 

Kitabımızın kahramanı Kitty Doe. 
Kitty , kendisi ile aynı soyadı taşıyan ve aynı kaderi paylaşan 40 çocuk ile birlikte Heights'de  bir grup evinde yaşıyor. Onların bu sınıfa dahil olmalarının nedeni ülkenin Nüfus Kontrol Sistemi adı verilen bir yönetim şekline geçmesi. Bu sistemde her ailenin sadece bir çocuk sahibi olma hakkı var. Eğer siz ikinci çocuksanız bu ekstra denilen ve çok kötü şartlarda yaşayan gruba dahil oluyorsunuz. 

Ülke 71 yıldır Hart ailesi tarafından acımasız bir diktatörlükle yönetiliyor. Orada yaşayanlar 17 yaşına geldiklerinde bir sınava giriyorlar ve bu sınav sonucu aldıkları dereceye göre yaşamlarını sürdürmek zorundalar. 

Kitty ve çocuklukluk aşkı Benjy'nin tek hayali 17 yaşını doldurduklarında girecekleri sınavda iyi bir puan alıp insanca yaşamlarına devam etmek. 

Ancak ; Kİtty bu sınavdan III alıyor ve buna göre belirlenen görevi ülkenin bir ucu olan Denver'a gidip kanalizasyon temizlemek. 

Kitty bu durumdan kurtulmak,  Benjy'den ayrılmamak için bir çözüm bulmaya çalışıyor. Benjy'de bir ay sonra bu sınava girecek ve eğer puanı VI olursa istediği kişi ile evlenme hakkına sahip olacak ve Kitty onun bu puanı alacağından emin. 

Şu anda önemli olan o bir ay zarfında Heights'de kalmak. Bunun içinde tek yol barlara gidip bedenini satmak. Benjy her ne kadar kesinlikle buna karşı çıksa da Kitty kararlı. Çünkü hükümet buralara pek karışmıyor. Grup evinden arkadaşı olan ve bu işi yapan Tabs ile o gece bara gidiyor ve 30 bin altın karşılığında kendisini satıyor.

İşte asıl  hikaye buradan sonra başlıyor. Kendisine sunulan teklifi  hiç bir şey bilmeden kabul eden Kitty'nin yolu hükümet ile kesişiyor ve uyandığında artık o Kitty değil. Bundan sonraki hayatını sınıfı VII olan başbakanın yeğeni Lilly Hart olarak devam ettirecek.

Entrika, sırlar, dram, gerilim, macera, hepsini Kitty ile birlikte  fazlasıyla yaşıyorsunuz. Kim dost kim düşman karışıyor. 


İkinci kitapta ise bu aksiyon, gerilim son hız devam ediyor.Normalde serilerin ikinci kitapları biraz daha durağan geçer ama bu seride kesinlikle öyle değil. Hatta ben ikinci kitabı daha bir soluksuz okudum diyebilirim. 

Kitabın diğer kahramanlarından olan Lilly'nin nişanlısı Knox , bu kitapta zaman zaman kafamı karıştırsa da benim en sevdiğim karakter oldu. 

Başbakanın oğlu Greyson'da öyle..

Benjy'nin ise silik bir karaker olduğunu düşünüyorum ve nedense Kitty'nin onunla değilde Know ile birlikte olmasını istedim hep 😍

Kitty'e zaman zaman deli olsam da ; hem geçmişini, hem kimliğini hem de bedenini kaybetmiş biri olarak onunla empati kurduğumda belki de böyle davranması normaldir dedim. Ama bazı yerlerde ki şımarıklıklarından dolayı hop oturdum hop kalktım. 

Bir isyanın ortasında olmak, yer alacağı taraftaki insanların hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğuna anlayabilmek. Verilecek kararlar sonucunda bazı sevdiklerinizi kaybetmeyi göze almak, hepsi ama hepsi bu kitapta..


Dedim ya ben bayıldım ve şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum 😄





  







7 Ocak 2017 Cumartesi

2016 VE OKUDUKLARIM

Merhaba 

2016 yılında kendime belirlediğim okuyacağım kitap sayısı 50 idi. Ama ben bunun biraz üstüne çıktım ve 62 kitap okudum. Bunların içinde en çok sevdiklerimi de aşağıda sıraladım .Sıralamayı ay içinde okuduklarım içinden seçerek buraya aktardım ve bunu yaparken fark ettim ki birçoğunu sevmişim, her birini gözüm kapalı önerebilirim 😉 





Ocak 2016




 Şubat 2016 
 Mart 2016

Nisan 2016


Mayıs 2016 

Haziran 2016 














Temmuz 2016 













Ağustos 2016  - Eylül 2016












Ekim 2016














Kasım 2016









Aralık 2016



1 Ocak 2017 Pazar

ŞEYTAN DİSCO

Merhaba 
2016 yılını Sarah Jio ile bitireceğimi söylemiştim. Ancak sonrasında Yaprak Öz'ün Şeytan Disco kitabına başladım ve yılın son günü bitti. Dolayısı ile o da 2016 yılında okuduklarım arasında girdi😃 



Yazarın bu kitap ile ilgili yaptığı bir söyleşiyi okumuştum, orada söyleşiyi yapan Güzel Zeynep Süphandağ 'ın bu kitap ile ilgili şöyle bir yorumu vardı ; 

Kitap okumak güzel, çok güzel şeydir. Şöyle düşünürsek isteğe bağlı bir tecrit gibidir; soyutlanır gidersiniz. Bana göre bu soyutlanma hali üç farklı şekilde gerçekleşir: İlki, bir iki haftada bitirilen (bu süre biraz daha uzayabilir) bu süre zarfında da çantada, yatağın başında, masaların üzerinde, yorganların altında takılan kitap tipidir. Güzeldir elbette ama derin izler bırakmaz anlık soyutlanmalardır. İkincisi Virginia Woolf veya James Joyce okurken olduğu gibi hafif içte bir bayılma ( Mrs. Dalloway karşıdan karşıya geçsin diye 60 sayfa beklersiniz ya hani), sonra bir ayıltma çabası yaratan fakat gerçekten etkileyen dünyasına girince çıkamadığınız kitaplardır. Üçüncüsü ise daha 4. sayfadan itibaren sizi içine çeken en geç iki güne bitirilen, o iki gün içerisinde de okuyamadığınız anlarda size dünyayı dar eden kitaplardır.Evet evet Şeytan Disko’dan bahsediyorum kesinlikle üçüncü tipin soyutlanma durumunu karşılıyor. Tabi bunlar benim fikirlerim… "


Bende kendisine tamamen katılıyorum. Şeytan Disco tam da böyle bir kitap 😊

Ancak benim kitabın konusuna geçmeden önce söylemek istediğim bir kaç şey var. Öncelikle Yaprak Öz'e çok ama çok teşekkür ettiğimi belirtmek istiyorum. Çünkü kitabı okurken  beni yıllar yıllar öncesine götürdü. O dönemlerde çok severek dinlediğim ama araya giren zaman ve getirdikleri nedeni ile hafızamın en derinlerine attığım şarkılar ve şarkılar ile birlikte gelen anılar..Bunların hepsini bana tekrar hatırlattı. O kadar heyecanlandım ve mutlu oldum ki.. Aşağıda bunlardan bazılarının linklerini yazdım. Mutlaka dinleyin.. Muhteşemdirler.. 

Domino Dancing  Pet Shop Boys
Big in Japan.. Alphaville 
Take On me .. A-HA
La Isla Bonita - Madonna
Notorious Duran Duran

Blue Jeans Lana Del Rey

Şimdi kitabın konusuna gelirsek; hikayeyi bize Deniz anlatıyor. Zaten hikayede onun hikayesi. Deniz maddi durumu iyi bir ailede büyümüş, babası intihar etmiş (bu arada bu kısmı okurken  "Aaaaa" diye sesli olarak ilk tepkimi verdim) ve yine maddi durumu gayet iyi olan Alp ile evlenmiş bir genç kadın. 

O ,istediği her şeyi istediği zaman elde edebilen, herhangi bir şey için çalışıp çaba göstermesine gerek olmayan bir hayatın içinde. Fakat tüm bunlara rağmen depresyonda ve onun bu durumundan kaynaklı evliliğinde de sıkıntıları var. 

Rüya mı , halüsinasyon mu ne olduğunu anlayamadığı şeyler görmeye başladığında bir psikiyatra gitmeye başlıyor. Sanki gördükleri onun anıları gibi. Kendisinin reenkarnasyon yaşadığına ve anılarında gördüğü beyaz çizmeli kızın bedeninde yaşadığına inanmaya başlıyor ve bu sırrı çözmek istiyor. Bu arada da günlük kıvamında bir defteri var ve her şeyi oraya yazıyor.

Bizde buraları okurken Raşel'i, Müge'yi, Levent'i, Tuna'yı tanıyor ve kitabın adının neden şeytan disco olduğunu öğreniyoruz.

Valla ben okurken tüylerim diken diken oldu, özellikle Abanttaki otelde arafta kalmış olan Raşel'in "şeytan disco, şeytan disco,şeytan disco,şeytan disco,şeytan disco..." diye seslenmesi ayyy orada çok fazla gerildim. Ensemden ayak parmaklarıma kadar ürperdim. 

Daha fazla detaya girersem muhtemelen spoiler vereceğim. Bu kitabı okuduğunuzda beni anlayacaksınız.

Haa resimdeki barbie bebek mi ?? Diyorum ya mutlaka okuyun !!!

Sevgiler..